Osmanlı Devletinde Tekkelere Bir Bakış : Aşure Geleneği

Main Article Content

Zeynel ÖZLÜ
Atıf: Özlü, Zeynel. "Osmanlı Devletinde Tekkelere Bir Bakış : Aşure Geleneği". TÜRK KÜLTÜRÜ VE HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ / (): . .

Zotero Mendeley EN EndNote

Özet

ÖzetBütün dinlerde toplumun birlik ve beraberliğini sağlamaya yönelik olarak bazı yiyecek ve içecekler ön plana çıkmıştır. Aşure günü de bunlardan birisidir. Osmanlı döneminde bugün gerek Sünni gerekse de diğer İslami gruplara ait tekkelerde ve halk nezdinde coşku ile idrak edilmiştir. Bugün tekkelerde bir takım ritüeller eşliğinde aşure pişirilmiş ve sivil-asker, fakir- zengin herkese ikramda bulunulmuştur. İstanbul’da bulunan büyük tekkelerin saraya bile aşure göndermesi, aşure pişirmek için devlet tarafından tekkelere yapılan sübvansiyonlar, bugünün, devlet-tekke-toplum nezdinde kolektif bir bilinçle idrak edildiğini ortaya koymaktadır. Osmanlı döneminde Sefer ve Muharrem aşuresi olmak üzere iki çeşit aşure pişirildiği anlaşılmaktadır. Muharrem aşuresi Kerbela vakası sene-i devriyesi anısına, sefer aşure si ise Hz. Zeynelabidin’in Kerbela’dan sağ kurtulması ve Peygamber neslinin devamının kutlanması amacıyla pişirilmiştir. Böylelikle pişirilen aşurelerden birisi hüznü diğeri ise sevinci temsil etmiştir. Tekke yaşantısında aşure pişirilmesi ve yenilmesi bir çeşit ibadet olarak görülmüştür. Nitekim aşure içine konan her malzemenin (buğday, nohut, kuru fasulye, mısır, yeşil mercimek, az pişmiş pirinç, çiğ bulgur, ceviz, badem, incir, karanfil, zemzem suyu vs.) Allah’ın isimlerine işaret ettiği düşünülmüştür. Bu anlayış nedeniyledir ki, aşurenin bir zerresi dahi bir fatiha olarak görülmüş, bu çerçevede yere düşürülmemiş ve zayi edilmemiştir. Bu yönüyle aşure bir şifa besini ve manevi bir ilaç gibi kabul edilmiştir. Osmanlılar döneminde kurulan vakıfların getirdiği mecburiyet nedeni ile tüm tekkelere, özellikle aşure için erzak ve para gönderilmiş, ancak aşure pişirilmesinin zaman zaman aksaması, devlet tarafından aşurenin pişirilmesi konusunda imâretlere destek olunmasına, özellikle de masraflarını karşılayamayan imâretlere sübvansiyonlar yapılmasına neden olmuştur. Bu çerçevede bu gelenek 1925’te tekkelerin kapatılmasına kadar sürdürülmeye çalışılmıştır. Hânkâhlarda pişirilen aşure için hazine-i hassa-i şahaneden 1849 yılında 120 kuruş tahsîsât ayrılmışken bu miktar 1890 ve 1891 yıllarında 3.000 kuruşa yükselmiş, yeterli olmayan tahsisat için zaman zaman ek ödenek de verilmiştir.Anahtar Kelimeler: Aşure, Muharrem Matemi/Orucu, Darülaceze, Kerbela, Hacı Bektaş Veli.

Article Details