https://hbvdergisi.hacibayram.edu.tr/index.php/TKHBVD/issue/feed TÜRK KÜLTÜRÜ VE HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ 2024-06-27T11:23:27+03:00 TÜRK KÜLTÜRÜ VE HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / TURKISH CULTURE AND HACI BEKTAS VELI RESEARCH QUARTERLY hacibektas@hbv.edu.tr Open Journal Systems <p><em>Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi</em>, Türk kültürü, Türk kültürü açısından Alevilik-Bektaşilik, Alevilik ve Bektaşilik geleneğinin tarihi ve kültürel değerleri temelinde kaleme alınmış bilimsel ve akademik çalışmalara zemin hazırlamayı ve bunları ilgililere ulaştırmayı amaç edinmiş uluslarası hakemli bir dergidir.&nbsp;</p> <p>Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi açık erişimli (open access) bir dergidir. Tamamen ücretsizdir.&nbsp;&nbsp;</p> https://hbvdergisi.hacibayram.edu.tr/index.php/TKHBVD/article/view/3434 SAID AMIR ARJOMAND, THE SHADOW OF GOD & THE HIDDEN IMAM: RELIGION, POLITICAL ORDER, AND SOCIETAL CHANGE IN SHI’ITE IRAN FROM THE BEGINNING TO 1890. THE UNIVERSITY OF CHICAGO, 1984. 2024-06-26T01:23:09+03:00 Eda Geyik byk.eda@gmail.com <p>Said Amir Arjomand tarafından kaleme alınan The Shadow of God &amp; The Hidden Imam: Religion, Political Order, and Societal Change in Shi’ite Iran from the Beginning to 1890 (Tanrı’nın Gölgesi ve Gāib İmam: Başlangıçtan 1890’a Kadar Şii İran’da Din, Siyasi Düzen ve Toplumsal Değişim) isimli kitap çalışması Şii İslam’ın tarihsel sürecini, Gāib İmam doktrinini ve bunun siyasi ve toplumsal yaşama yansımasını konu edinmektedir. Bahse konu olan eserde Gāib İmam kavramının Şii İslam geleneğindeki yeri ve önemi açıklanmakta ve Şii İslam toplumundaki bu inancın bazı mezheplere olan etkisi incelenmektedir. Eserde İran’da Şiiliğin seyri, Mehdi’nin zuhuru, Serbedarlar hareketi, Maraşîlerin yürütmüş oldukları faaliyetler, Safevîlerin iktidara yükselişi ve Şii ulema ile hükûmet arasındaki ilişkiler gibi çeşitli hususlar üzerinde yoğunlaşılmıştır. 12 bölümden oluşan bu çalışma, Max Weber’in sosyolojisi çerçevesinde incelenmiştir.</p> <p>Anahtar Kelimeler: Şiilik, Gāib İmam, Gaybet</p> 2024-06-26T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Eda Geyik https://hbvdergisi.hacibayram.edu.tr/index.php/TKHBVD/article/view/3433 RAİF VIRMİÇA, KOSOVA TEKKELERİ-TÜRBELERİ VE KİTABELİ MEZAR TAŞLARI, SUFİ KİTAP, İSTANBUL, 2010. 2024-06-26T00:54:12+03:00 Esin Hüdaverdi esin.hudaverdi@uni-pr.edu <p>Bu çalışma, Raif Vırmiça tarafından yayımlanan Kosova Tekkeleri-Türbeleri ve Kitabeli Mezar Taşları isimli eseri konu almaktadır. Eserde Osmanlı devrinin mimari geleneği ve zevkini en yalın tarzda aksettiren Kosova tekkelerine, türbelerine ve kitabeli mezar taşlarına yer verilmektedir. Yazarın ifadesiyle Kosova’daki bu eserlerle ilgili bugüne kadar mazbut bir yayın olmadığından eserler ilk defa bu çalışma ile geniş bir araştırmaya konu olmakta, bilim kamuoyuna tanıtılmaktadır. Tanıtımını yapmaya çalışacağımız kitabın amacı hem bilim çevreleri hem de mahalli kamuoyu ve devlet tarafından ihmal edilen ve bazen yıktırılmak suretiyle kendilerinden iz bırakılmayan söz konusu eserlerin Kosova’da ne zaman yapıldıklarını, mimari özelliklerini ve işlevlerini tespit edip sunmak olarak belirtilmiştir. Balkanlar’da ve Kosova’da İslam dininin yaygınlaşması, Osmanlı medeniyetinin üstün başarısı ile çoğu kentlerin kuruluşu, gelişmesi ve kimliği de belirlenmiştir. Eserde, Osmanlıların bölgeye yerleşmesinden günümüze kadar kaç tekkenin inşa edildiğinin bilinmediği ancak Osmanlıların siyaseten bölgeden ayrılışından günümüze kadar Kosova’da on tarikatın etkin olduğu ve yüz üç tekkenin inşa edildiği belirtilmiştir. Ayrıca Kosova’da tespit edilen tarikatların Halveti Kadiri, Sadi, Melami, Rifai, Bektaşi, Nakşibendi, Şazeli ve Mevlevi Tarikatları olduğu ve tekkelerin de bu tarikatlere ait olduğu vurgulanmıştır. Kosova’da türbeler konusu ise daha önce araştırılmadığından kaç türbenin var olduğuna dair kesin bilgi olmamakla beraber yapılan araştırmalar sonucunda 350-400 türbenin var olduğuna inanıldığı bilgisi verilmiştir. Çalışmada 45 tekke türbesi, 80 özel türbe ile orada yatanlarla ilgili ayrıntılı bilgiler ve gerçekleştirilen ziyaretlerin amaçları ve türbe ve tekkelerle ilgili hiç bilinmeyen ilginç rivayetler neşredilmiştir. Eserde verilen bilgiler bizzat yazar tarafından tekkeler ve türbeler ziyaret edilerek derlenmiş ve Kosova’da bir şekilde varlığını sürdüren tekke ve türbeler belgelenmiştir. Eser, değerli ve gerçek bilgiler içermesi açısından Kosova özelinde Balkanlarla ilgili yaplacak olan çalışmalar için çok önemli kaynak eser durumundadır. Kitap 623 sayfa olup yazarın bibliyografyasının ardından kısa bir önsöz ve üç ana bölüm, kaynakça ve fotoğraflar bölümlerinden oluşmaktadır.</p> <p>Anahtar Kelimeler: Kosova, tekke, türbe, kitabe ve mezar taşları.</p> 2024-06-26T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Esin Hüdaverdi https://hbvdergisi.hacibayram.edu.tr/index.php/TKHBVD/article/view/3432 FATİH USLUER, ÖZER ŞENÖDEYİCİ, İSMAİL ARIKOĞLU, HURÛFÎLİK BİLGİSİ: FERİŞTEOĞLU ABDÜLMECİD KÜLLİYATI, GECE KİTAPLIĞI, ANKARA, 2015 2024-06-25T23:41:18+03:00 Merve Akyüz akyuzmerve20@gmail.com <div class="article-abstract data-section"> <p>İncelemesini yaptığımız kitabın konusu, Hurûfîliğin Anadolu’da yayılmasında etkili olan isimler arasında olan Abdülmecid Ferişteoğlu ve onun eserleridir. Fatih Usluer, Özer Şenödeyici ve İsmail Arıkoğlu’nun bir araya gelerek oluşturduğu bu eser, Hurûfîlik araştırma sahası için oldukça önemli ve dikkat çekici bir çalışmadır. Eser, ilk olarak müellif Abdülmecid Ferişteoğlu’nun üzerine odaklanmaktadır. Sonrasında ise Ferişteoğlu’nun eserleri ele alınmaktadır. Bu çerçevede Işk-nâme, Hidayet-nâme, Âhiret-nâme, Saâdet-nâme, Risale-i Hurûf ve Tercüme-i Hâb-nâme isimli eserler incelenmektedir. Kolektif bir çalışma olan bu eserde yazarların analizleri ve Ferişteoğlu’nun eserlerinin orijinal metinlerine de yer verilmektedir.</p> </div> <div class="article-keywords data-section">&nbsp;</div> 2024-06-15T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Merve Akyüz https://hbvdergisi.hacibayram.edu.tr/index.php/TKHBVD/article/view/3451 ALEVİ BEKTAŞİ İNANÇ SİSTEMİNİ BESLEYEN KAYNAK 2024-06-27T11:23:27+03:00 Gıyasettin Aytaş giyaytas@gazi.edu.tr <p>Alevi Bektaşi inanç sisteminin birbirine bağlı ve birbiriyle ilişkili birçok kavramı bulunmaktadır. Bu kavramların alt yapısı araştırıldığında inancın ser çeşmesi olarak kabul edilen Hacı Bektaş Veli’nin ortaya koyduğu temel prensiplerin önemli bir yere sahip olduğu görülmektedir. Hacı Bektaş Veli’nin hayatı ile ilgili genel verilerden yola çıkıldığında, onun bir sistematiğin ana unsurlarını kendi hayatı ile birlikte nasıl şekillendiği görülecektir. Horasan’dan yola çıkılarak Anadolu coğrafyasına kadar sürüp gelen hayat çizgisinde elde bulunan veriler, birbiriyle uyumlu ve tutarlı olmasa bile, onun söyledikleri ve yazdıkları derin bir inanç ve felsefenin kaynağı olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır. İnancın ana kaynaklarından biri olan hoşgörü, bilinenin ve kabul edilenin ötesinde özel ve özellikli bir yapı ortaya koyar. Öz ve detay arasındaki ilişkinin önemini anlamayan, Hak kapısında olabilmek için vaz geçmesi gerekenleri bilmeyenlerin geçici heveslerine işaret edilerek aslolanın birlik, irilik ve dirilik olduğu ifade edilir. Bu birliğe de eline, beline ve diline sahip çıkılarak ulaşılacağı dile getirilerek inanca ait temel prensipler ve dayanaklar ele alınır. Ayrılıklar insanın kabulleridir. Bu kabullerden insanın kurtulmadığı takdirde hüsranı yaşaması muhakkaktır. Dünya büyük bir yıkım ve kargaşaya sürüklenirken, kendisi için ne istiyorsa, kardeşi için de aynı şeyi isteyen bir anlayış ve düşünceyi dünyaya hâkim kılmak bu inancı doğru anlaşılması ile birlikte mümkün olacaktır. Alevi Bektaşi inanç sisteminin dayandığı temel kaynakla ve bu kaynakları besleyen kaynak ana hatlarıyla ele alınarak bir düşünme zemini oluşturulması hedeflenmiştir.</p> <p>Anahtar Kelimeler: Hacı Bektaş Veli. Alevilik. Bektaşilik. Yol. Cem. Hoşgörü.</p> 2024-06-27T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Gıyasettin Aytaş https://hbvdergisi.hacibayram.edu.tr/index.php/TKHBVD/article/view/3450 YAVUZ SULTAN SELİM DÖNEMİNDE GERÇEKLEŞEN KIZILBAŞ TEFTİŞİNE ANALİTİK BİR YAKLAŞIM DENEMESİ 2024-06-27T11:17:33+03:00 Metin Ziya Köse metinziya@hotmail.com <p>Bu çalışma Yavuz Sultan Selim zamanında gerçekleşen Kızılbaş teftişinin analizine odaklanmıştır. Kızılbaş oldukları iddiası ile mahkeme edilen Seydî Sevindik ve İshak adlı şüphelilerin dava süreçleri irdelenmiştir. Vaka analizi yolu ile incelenen iki mahkeme zabtı 16. yüzyıl başlarında Osmanlı İmparatorluğu’nun Safevi Devleti ile giriştiği mücadelenin bir neticesi olarak vuku bulan Kızılbaş teftişinin idarî ve hukukî açılardan nasıl gerçekleştirildiğinin anlaşılmasında önemli veriler ihtiva etmektedirler. Bunun yanında ilgili dava kayıtları Kızılbaş oldukları iddia edilen, haklarında izleme ve istihbarat kararı alınanların belirli hukukî aşamalar sonrasında mahkeme edildiklerini göstermesi açısından dikkat çekmektedir. Bu nedenle kayıtların barındırdığı bilgiler tahlil edilerek Kızılbaşların belirleme, izleme, istihbarat, yargılanmaları ile verilen cezalar ve cezalandırma usulleri tartışılmıştır. Sonuç olarak Kızılbaş oldukları iddiasıyla haklarında soruşturma başlatılanlardan en azından bazılarının hukuk düzeni normları içerisinde ve belirli koşullar işletilerek yargılandıkları sonucuna ulaşılmıştır.</p> <p>Anahtar Kelimeler: Siyasi Tarih, Kızılbaş, Teftiş, İstihbarat, Yargılanma.</p> 2024-06-27T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Metin Ziya Köse https://hbvdergisi.hacibayram.edu.tr/index.php/TKHBVD/article/view/3449 HZ. ALİ’YE NİSPET EDİLEN KADİM BİR MUSHAF: TİEM 458 2024-06-27T11:11:26+03:00 Fatih Cankurt fatihcankurt@gmail.com <p>Başta İslâm coğrafyası olmak üzere birçok ülkede, erken dönemlere ait mushaflar mevcuttur. Bunların arasında üçüncü halife Hz. Osman’a nispet edilenler çoğunluğu teşkil etmekle birlikte dördüncü halife Hz. Ali’ye ait olduğu iddia edilen mushaflar da bulunmaktadır. Halifeliği döneminde mushafların istinsahı işlemine riyaset etmesi ve çoğaltılan mushaflardan birini kendi yanında bıraktığına dair bilgiler dikkate alındığında Hz. Osman’a ait bir mushafın varlığına dair ihtimal makul görülebilir. Buna karşın Hz. Ali’nin günümüze ulaşan bir mushafı olduğuna dair iddiada bulunulması ise birçok soru işaretini beraberinde getirmektedir. Bu çalışmada Hz. Ali’ye nispet edilen mushaflardan biri, Türk ve İslâm Eserleri Müzesi 458 envanter numaralı mushaf incelenmektedir. Mushaf, Hz. Ali’ye aidiyetini tespit yanında şekilsel, tarihsel özelikleri itibariyle de tahlil edilmektedir. Zira erken dönem mushaflar, hangi tarihlerde vücut bulduğu bilgisiyle birlikte hattı, tezhibi, sûre başı bilgileri, ayet sonu işaretleri, tahmis-ta‘şîr işaretleri gibi pek çok önemli veri ihtiva edebilmektedir. Bunun yanında kıraat ve resmü’l-mushaf ilmine dair mevcut bilgilerin mushafta ne derece dikkate alındığı da bu alanlar açısından kayda değer bilgilere ulaşmayı mümkün kılabilmektedir. Kıraat ve resm-i mushaf yönü ayrıca ve kapsamlı bir çalışmanın konusu edileceği için TİEM 458 numaralı Mushaf, şekilsel özellikleri, imla edildiği tarih ve Hz. Ali’ye nispeti yönüyle bu araştırmada tahkik edilmektedir. Buna göre, TİEM 458’in kûfî hatla yazıldığı, sonrasında irabı tayin, harfleri tefrik için noktalar konulduğu görülebilmektedir. Tezhip unsurları açısından da oldukça yeterli olduğu görülen mushafın tüm hususiyetleri dikkate alınarak hicrî ikinci asrın ortalarında imla edildiği kanaati ortaya çıkmıştır. Bunun yanında hem mevcut hususiyetleri hem de imla edildiği tarih itibariyle Mushaf’ın, Hz. Ali’ye nispet edilebilmesinin imkan dışı olduğu görülmüştür.</p> <p>Anahtar Kelimeler: Kur’ân-ı Ker’îm, Mushaf Tarihi, Kadim Mushaflar, Hat, Tezhip, Hz. Ali, TİEM 458.</p> <p>&nbsp;</p> 2024-06-27T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Fatih Cankurt https://hbvdergisi.hacibayram.edu.tr/index.php/TKHBVD/article/view/3448 BİR YAZMADAN HAREKETLE ŞAHKULU TEKKESİNDE UYGULANAN ABDAL MUSA SULTÂN TIRAŞ ERKÂNI 2024-06-27T11:02:55+03:00 Mustafa Öğe mustafaoge@balikesir.edu.tr <p>Bektaşi tarikatının önemli isimlerinden biri olan Abdal Musa’nın doğum ve ölüm tarihi hakkında kesin bir bilgi yoktur. Bektaşi tarikatı içerisinde derin izler bıraktığı muhakkak olan Abdal Musa’nın etkisi ölümünden sonra da devam etmiştir. Çalışmamızın konusunu oluşturan tıraş erkânının yer aldığı nüsha İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığında OE_Yz_1056 297.7 BEK 1 katalog numarası ile kayıtlıdır. Nesih yazı türü ile yazılmış olan nüsha bir Bektaşi erkânnâmesidir. “Şâh Abdâl Musa Sultân Efendimizden Erkân-ı Tıraş Budur” başlıklı bölüm oldukça kısa bir metindir. Nüshanın kim tarafından ve hangi tarihte yazıldığı ile ilgili bir kayıt olmamakla birlikte içerisinde yer alan bilgilerden hareketle bir kısım görüşler ileri sürmek mümkündür. Çalışmada kısaca Abdal Musa’nın hayatı ile ilgili bilgi verilerek nüshanın fizikî özellikleri ve içeriği hakkında bir değerlendirme yapılmıştır. Nüshanın müellifi olduğunu düşündüğümüz el-Hâc Hasan’ın kendisi hakkında verdiği şecere bilgileri aynı zamanda Şahkulu Sultân Tekkesi’nin 19. yüzyıl başlarındaki döneminin aydınlatılabilmesine katkı sağlayacak ipuçları içermektedir. Daha sonra Tıraş erkânının uygulanması nüshada nakledilen sıraya uygun olarak ele alınarak metnin çeviri yazısı ve değerlendirmesi yapılmıştır.</p> <p>Anahtar kelimeler: Bektaşilik, Abdal Musa, Şahkulu Tekkesi, Erkân, Tıraş.</p> 2024-06-27T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Mustafa Öğe https://hbvdergisi.hacibayram.edu.tr/index.php/TKHBVD/article/view/3447 HAMDULLAH ÇELEBİ’NİN MİRAÇLAMASI MERKEZİNDE, MİRAÇLAMALARIN ALEVİ VE BEKTAŞİ GELENEĞİNDEKİ YERİ: TOKAT ÖRNEĞİ 2024-06-27T10:56:52+03:00 Muhammed Avşar muhammed.avsar@gop.edu.tr <p>Alevi ve Bektaşi geleneği içerisinde, miraç hadisesi ve sonrasındaki kırklar mitine dair inanışlar; özellikle cem ayinlerinde okunan “miraçlama” türündeki şiirlerle birlikte yüzlerce yıldır varlığını devam ettirmeyi başarmıştır. Buyruk gibi yazılı kaynaklarda da yer almasına rağmen Alevi ve Bektaşi gelenekte okunan bu manzumeler, daha çok sözlü kültür etkisiyle günümüze kadar ulaşmıştır. Miraçlamalar; cem ayinlerinin önemli bir parçası olan semahın ve gelenekteki pek çok uygulamanın menşeini açıklayan; miraç eksenli mitik anlatıların şiire dönüşmüş şekilleridir. Halk şiirinin geleneksel kalıplarıyla oluşturulan bu tasavvufi şiir türü, cem ayinlerinde genellikle ezgiyle icra edilmektedir. Anadolu coğrafyasında, özellikle sufiyan süreğini sürdüren Alevi ocakların cemlerinde genellikle Şah Hatayi’nin miraçlamaları okunmaktadır. Bunun yanında farklı şahsiyetlere ait miraçlamaların okunduğu Alevi ve Bektaşi zümreler de mevcuttur. Tokat, Alevi ve Bektaşi geleneğinin önemli merkezlerinden biridir ve Tokat’taki cem ayinlerinde Şah Hatayi’nin miraçlamaları dışında özellikle Hacı Bektaş-ı Veli’ye bağlı ocaklar arasında Pîr Hamdullah Çelebi’nin miraçlaması da icra edilmektedir. Ancak cemleri yürüten dedelere ve zakirlere bağlı olarak bazı Alevi ocaklarında Hamdullah Çelebi’nin, bazı Bektaşi ocaklarında ise Şah Hatayi’nin miraçlaması okunmaktadır. Hamdullah Çelebi, Hacı Bektaş-ı Veli postnişini olup şiirlerinde Hasreti mahlasını kullanmış; Bektaşi tekkelerinin kapatılması sonucu Amasya’da sürgünde iken vefat etmiştir. Hamdullah Çelebi’nin miraçlaması merkezinde yapılan bu araştırmada, miraç hadisesi ve sonrasındaki kırklar meclisine dair inanışlar özellikle Bektaşi sembolizmi bağlamında yorumlanmıştır. Miraçlamalarla ilgili olarak, Tokat’ta cem yürüten genellikle farklı ocaklara mensup yirmi dede ve zâkirin görüşlerinden faydalanılmış, kaynak tarama ve görüşme yöntemlerine başvurulmuştur. Hamdullah Çelebi’nin miraçlama türündeki şiirinden hareketle miraçlamaların dini- tasavvufi halk edebiyatındaki yeri ve öneminin ortaya konması, miraç hadisesi ve kırklar anlatısının Tokat’taki Alevi ve Bektaşi topluluklar arasındaki kutsiyetinin söylence- erkân-şiir ilişkisi bağlamında ele alınması amaçlanmıştır. Araştırmamız, Tokat yöresiyle sınırlandırılmış olup Alevilik ve Bektaşilik üzerine ocak merkezli olarak yapılan çalışmalara katkı sunmak açısından önem arz etmektedir. Özellikle Bektaşilerin cemlerinde okunan Hamdullah Çelebi’nin miraçlamasından hareketle; miraç ve kırklar meclisi inanışının Tokat’ta canlı bir şekilde yaşatıldığı görülmüş, miraçlamaların Alevi ve Bektaşi geleneği üzerindeki etkisi tartışılmıştır. Buna göre Hamdullah Çelebi’nin miraclamasının sözlerinde, dörtlük sıralamasında ve yorumlanmasında ocaklara göre çeşitli farklılıklar olduğu tespit edilmiş; bu tür kutsal anlatılar üzerine yapılacak çalışmalarda en doğru değerlendirmelere ulaşmanın önemi vurgulanmıştır. Ayrıca miraçlamaların Alevi ve Bektaşi geleneğinin temelini oluşturan pek çok erkânın temelini oluşturduğu düşüncesinden hareketle bu konuda ocak merkezli ve mukayeseli olarak yapılacak çalışmaların geleneğe önemli katkılar sunacağı değerlendirilmiştir.</p> <p>Anahtar Kelimeler: Alevi ve Bektaşi Geleneği, Tokat, Miraç, Kırklar meclisi, Miraçlama, Hamdullah Çelebi (Hasreti)</p> 2024-06-27T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Muhammed Avşar https://hbvdergisi.hacibayram.edu.tr/index.php/TKHBVD/article/view/3446 KUREYŞAN OCAĞI’NIN ERZİNCAN UZANTISI OLAN KUREYŞLİ SARIKAYA KÖYÜNDEKİ BEZEMELİ MEZAR TAŞLARI 2024-06-27T10:50:48+03:00 Funda Naldan fnaldan@gmail.com <p>Erzincan’ın Üzümlü ilçesine bağlı Kureyşli Sarıkaya köyüne yerleşen Kureyşan Ocağı’na bağlı kişilerin mezarları bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Köyün ismi arşiv belgelerinde en erken 1845/46 tarihinde geçmekte olup, köyde yerleşimin tam olarak ne zaman başladığı bilinmemektedir. Kureyşli Sarıkaya Mezarlığı’nda bulunan tarihi mezar taşları bu araştırma ile kayıt altına alınmış ve bilimsel olarak ilk kez tanıtılmıştır. Mezar taşlarında çok fazla tahribat görülmeyip günümüzde yeni definler de bu mezarlık içerisinde yer almaktadır. Mezarlar, kitabeleri, malzeme, bezeme özellikleri ile sanat tarihi metodolojisi içerisinde ele alınmıştır. Mezar taşlarında fes ve sarık gibi başlıklı taşların yanı sıra insan başı formlu, yuvarlak ve dilimli kemerli, üçgen biçimli başlıksız mezar taşları görülmektedir. Mezarlıkta bezemenin zenginliği dikkat çekmektedir. Bu kapsamda mezarlıkta sadece tarihi olan 8 adet mezar incelenmiş, diğer örnekler günümüz mezar yapılarındandır. Mezarlıkta bezemesiz mezar yapısı bulunmamaktadır. Ele alınan mezarların hepsi de bezemeli örneklerdir. Figürlü ve nesneli bezemelerin ağırlıkta olduğu mezarlarda at, kuş, mimari tasvir, ay-yıldız motifleri, ateşli ve kesici silahlar, kahve takımları, ibrik, tepsi, leğen, kepçe, kadeh motifleri vardır. Bitkisel süsleme türünde servi ve hayat ağacı tasvirleri, altı yapraklı çiçekler olup bunun yanı sıra rozet, mührü Süleyman, çarkıfelek gibi geometrik türde kompozisyonlar da bulunmaktadır. Bezemelerde Orta Asya Türk geleneğini devam ettiren tasvirler görülmektedir. Türklerin Orta Asya’daki inanç ve geleneklerinin, Anadolu’da mezar taşları üzerinde nasıl devam ettiği ile ilgili örnekler üzerinden bu bezemelerin değerlendirmesi yapılacaktır. Her bir mezar yapısı katalog olarak hazırlanmıştır. Mezarlıkta 1845’den başlayarak 1951’e kadar süren yaklaşık 100 yıllık dönem aralığındaki mezarlar bir geleneği sürdürmesi bakımından önemlidir. Kitabelerde yer alan bilgiler sadece isim ve tarih içerdiğinden kişi hakkında yeterli bilgi vermemektedir. Anadolu’da aynı bezemelerin farklı bölgelerde kullanılmış olması ile bölge kültürü içerisindeki yeri de belirlenmeye çalışılmıştır.</p> <p>Anahtar Kelimeler: Kureyşli Sarıkaya, Kureyşan ocağı, mezar, gelenek, bezeme.</p> 2024-06-27T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Funda Naldan https://hbvdergisi.hacibayram.edu.tr/index.php/TKHBVD/article/view/3445 KÜLTÜREL MİRASI KORUMA KAPSAMINDA BİR BEKTAŞİ MEKÂNININ İNCELENMESİ: SİNAN DEDE TÜRBESİ ÖRNEĞİ 2024-06-27T10:43:04+03:00 Duygu Köse duygukose@sdu.edu.tr Ayşe Betül Gökarslan aysebetul_sezer@hotmail.com <p>Isparta Gönen İlçesi Gümüşgün köyünde yer alan Sinan Dede Türbesi sözü geçen coğrafyada Alevi-Bektaşi kültürünü mekânsal ve yapısal olarak günümüze taşıyan sayılı örneklerden birisidir. Türbe içinde hem Anadolu’yu Türkleştiren ve Müslümanlaştıran bir asker, hem de büyük bir evliya olduğu kabul edilen, Anadolu erenlerinden ve Horasan erlerinden “Seyyid Sinan Baba” adıyla anılan zata ait bir adet sanduka yer almaktadır. Vakfiye ya da kitabesi bulunmadığından, yapının inşa edildiği tarih tam olarak bilinmemekle birlikte çeşitli kaynaklardan edinilen bilgilere göre yapının Osmanlı Devleti’nin kuruluşu ardından inşa edildiği düşünülmektedir. Alevi-Bektaşi kültürü ve inanç geleneklerine ev sahipliği yapan türbe, bu çalışmada kültürel bir miras olarak değerlendirilmiş ve yapının sosyokültürel ve mekânsal sürekliliğini sağlayacak koruma ve müdahale kararlarını içeren rölöve, restitüsyon ve restorasyon projeleri hazırlanarak bu projelerden elde edilen veriler ortaya konmaya çalışılmıştır. Bu düşünceden hareketle öncelikle yapının mekânsal ve yapısal sorunlarına değinilmiş ve sonrasında da bu sorunların giderilmesi ve yapının özgün mekâna en yakın haliyle mevcut işlevini sürdürebilmesine yönelik müdahale kararları aktarılmıştır. Bulunduğu coğrafyada halen aktif olarak kullanılan az sayıdaki Alevi-Bektaşi mekânından biri olan ve bu nedenle sembolik bir değer taşıyan Sinan Dede Türbesi’nin özgün işlevi ve yapısal öğeleriyle gelecek nesillere aktarılması ve kültürel mirasın korunması ilişkin literatüre katkı sağlamak amaçlanmıştır.</p> <p>Anahtar Kelimeler: Koruma, Restorasyon, Sinan Dede Türbesi, Kültürel Miras, AleviBektaşi Türbesi.</p> 2024-06-27T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Duygu Köse- Ayşe Betül Gökarslan https://hbvdergisi.hacibayram.edu.tr/index.php/TKHBVD/article/view/3444 SAFEVÎ DEVLETİ’NDE TEKELİ TÜRKMENLERİ 2024-06-27T10:35:16+03:00 Arif Sarı arifsari.gazi@gmail.com <p>Erdebil’de neşet etmiş Sünni bir tarikat olan Safevîliğin Şiîliğe evrilerek hızla yayılması ve kısa sürede siyasî bir teşekkül halini alması tarihin müstesna hadiselerindendir. Bu konuda çok sayıda eser telif edilmiş olmakla beraber halen mesele tüm yönleriyle ortaya konulabilmiş değildir. Bilhassa Safevî devletinin ortaya çıkışının Osmanlı Devleti ve Anadolu beyliklerine tesiri hususunda etraflı tetkiklere ihtiyaç vardır. Merhum Faruk Sümer’in yaklaşık elli yıl önce ileri sürdüğü, Türkmenlerin Osmanlı merkezi idaresinin tazyikiyle İran’a gittikleri, Osmanlı topraklarında doğrudan şahın ihtiyariyle çıkan isyanlarla Safevîlerin Anadolu’dan nüfus devşirdikleri ve İran’a geçen Türkmenlerin imtiyazlı bir hayata kavuştukları tezinin bu anlamda gözden geçirilmesi icap etmektedir. Zira Safevî konfederasyonuna dahil olan Türkmen boyları münferiden ele alındığında bunların Safevî birliğine katılmalarında farklı amillerin etkili olduğu tespit edilmektedir. Örneğin Tekeliler, Safevî tarikatının yayıldığı ve devletleştiği süreçte Osmanlı idaresinin dışında, Karamanoğullarının topraklarında yaşmaktaydılar. İddia edilenin aksine Şah Kulu Baba isyanının başlamasında Safevî şahının dahli olmadığı gibi isyan sonrasında Tekelilerin Safevî topraklarına geçmeleri de onların ilk arzusu değildi. Hatta İran’a giden Tekelilerin Safevî iç çekişmelerinde uğradıkları zaiyata bakılırsa onlar Anadolu’daki vaziyetlerine nazaran müreffeh bir hayata da kavuşamadılar. Bu tespitler Türkmen boylarının Anadolu’dan İran’a göç etmelerini aynı gerekçelerle izah eden ve Safevî devletinin Anadolu’dan giden nüfus sayesinde kurulduğunu varsayan görüşlerin anakronik hatalar barındırdığına delalet etmektedir. Bu anlamda muasır Safevî ve Osmanlı kaynaklarının mukayesesiyle Tekelilerin Safevîlerle münasebetlerinin tetkiki iki bakımdan ehemmiyet kesp etmektedir. Bunlardan ilki Tekelilerin hangi yollarla Safevî tarikatıyla irtibat kurdukları, Şah Kulu isyanının ne sebeple çıktığı ve neticesi, İran’a giden Tekelilerin Safevî devleti içerisindeki hallerinin ortaya konulmasıdır. Beklenilen ikinci fayda ise Tekeliler örneği üzerinden Safevî konfederasyonunun parçası olan sair Türkmen boylarının da ayrı ayrı ele alınması böylece Safevîlik konusunda yeni bir araştırma modeli sunmaktır.</p> <p>Anahtar Kelimeler: Safevîlik, Tekeli Türkmenleri, Şahkulu İsyanı, Şah İsmail, Şah Tahmasb, Tekeli Afeti</p> 2024-06-27T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Arif Sarı https://hbvdergisi.hacibayram.edu.tr/index.php/TKHBVD/article/view/3443 ŞAH İSMAİL DÖNEMİ PORTEKİZ-SAFEVİ İLİŞKİLERİ: ANTÓNIO TENREIRO’NUN PORTEKİZ ELÇİSİYLE ŞAH İSMAİL’İN SARAYINA SEYAHATİ (1523-1524) 2024-06-27T10:29:56+03:00 Emrah Naki emrahnaki@comu.edu.tr <p>Portekiz-Safevî temasları, tarihte ilk kez Afonso de Albuquerque komutasındaki Portekiz donanmasının Basra Körfezi’ne girip Hürmüz Krallığı’nı egemenliği altına almaya çalıştığı 1507 yılında gerçekleşti. Konumu gereği ticaret yollarıyla olan bağlantısı sayesinde limana uğrayan malların gümrük vergilerinden büyük gelir elde eden Hürmüz, Hindistan ve İran ticaret yolları arasında güvenli üsler inşa etmek isteyen Portekizlilerin dikkatini çekti. Şah İsmail’e vasallık vergisi ödeyen Hürmüz kralını boyunduruğu altına alıp Hürmüz Adası’nda bir kale inşaatına girişen Portekizliler, bu sayede Basra Körfezi’nin askeri ve ticari kontrolünü ele geçirmeyi başardılar. Şah İsmail’in, Hürmüz’den alınan gelirden vazgeçmek gibi bir niyeti yoktu. Her fırsatta Hürmüz üzerindeki haklarını hatırlatmaktan imtina etmediği gibi askeri anlamda Portekizlilerin adadaki faaliyetlerini tehdit etmekteydi. Diplomatik kanalları açık tutan Portekiz Krallığı, Şah’ın tehditlerini baskılamaya çalışmaktaydı. Çaldıran mağlubiyeti sebebiyle yaralarını sarmakta zorlanan Şah İsmail’in Portekizlilerle iyi ilişkiler kurmaktan başka tercih yolu bulunmamaktaydı. Hürmüz’den gelen vasallık vergisini alamasa da anlaşma yolunu seçen Şah İsmail, Basra Körfezi’nde başta İranlı tüccarlar olmak üzere halkının Arabistan topraklarına deniz yoluyla taşınmasını Portekizlilere kabul ettirdi. Kendisine isyan eden Mekran kralına karşı askeri yardım ile giriş Hürmüz olmak şartıyla ana ticaret limanı Goa’da İranlı tüccarların faaliyetine izin verecek sözü Portekiz’den aldı. 1522’de Hürmüz’deki Portekizli yetkililerin gümrüklerin kontrolünü devralması üzerine, Hürmüz kralı Portekizlilere karşı ayaklandı. Vasallık vergisini Şah İsmail’e teklif edip Portekizlilere karşı ondan yardım istedi. Fakat Hürmüz kralının aniden ölümü ve yerine geçen yeni kralın Portekizlilerle anlaşması üzerine ulaşan yardım işe yaramayınca Şah İsmail, Hürmüz’e giden kafileleri engelledi. Gelirini kaybeden Hürmüz kralı, Portekizlilere vasallık vergisini ödeyemedi. Neticede Hürmüz’ü Safevi baskısından kurtarmak amacıyla Portekiz’in Hindistan valisi D. Duarte de Menezes, müzakere yapmak üzere elçi olarak Baltasar Pessoa’yı Şah İsmail’in sarayına gönderdi. Bu bağlamda Portekiz elçisine İran yolculuğunda eşlik eden António Tenreiro’nun gözlemlerini kaleme aldığı “Itinerario..” adlı seyahatnamesinin İran ile ilgili kısmının Portekizceden tercümesi, PortekizSafevî İlişkileri ve İran’ı bir Portekizli seyyahın gözünden görmemiz açısından önemi haizdir.</p> <p>Anahtar Kelimeler: Portekiz, Safevî, Şah İsmail, Albuquerque, Hürmüz.</p> 2024-06-27T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Emrah Naki https://hbvdergisi.hacibayram.edu.tr/index.php/TKHBVD/article/view/3442 XVI. YÜZYILDA KÜTAHYA SANCAĞI’NDA AHİLER VE AHİ ZAVİYELERİ 2024-06-27T10:24:05+03:00 Burcu Akbulut Burcu_5552@hotmail.com <p>Kütahya, Anadolu Selçukluları ve Germiyanoğulları Beyliği döneminden itibaren Ahilerin faaliyet gösterdikleri önemli şehirlerden biridir. Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminden itibaren şehirlerden köylere hatta mezralara kadar zaviyeler inşa eden Ahilerin adı geçen bölgedeki faaliyetlerinin incelenmesi Osmanlı şehir tarihi açısından oldukça önemlidir. Son zamanlarda her ne kadar ticari faaliyetleriyle ön plana çıksalar da Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar nüfuz ederek zaviyeler inşa eden Ahilerin bölgenin gelişimindeki payı yadsınamaz. Ahiler, kurdukları zaviyelerde bir yandan esnafın ahlaki ve dini terbiyesiyle meşgul iken öte yandan da zaviyelere gelen yolcuları ağırlama, yemek ikramı, zaviye mensuplarını barındırma ile fakir kimselere yardımcı olma gibi çeşitli hizmetlerde bulunmuşlardır. İlgili bağlamda Anadolu’nun pek çok bölgesinde kurmuş oldukları zaviyelerin varlığı, teşkilatın kültür tarihi açısından ne denli önemli olduğunu gözler önüne sermektedir. İşte buradan yola çıkarak Kütahya sancağındaki Ahilere ait vakıf, zaviye, mescit, çiftlik ve de ahi ismiyle anılan yerleşim yerlerinin sosyal ve iktisadi hayattaki etkileri çalışmamızın konusunu teşkil etmektedir.</p> <p>Anahtar Kelimeler: Kütahya, Ahi, Zaviye, Vakıf, Çiftlik.</p> 2024-06-27T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Burcu Akbulut https://hbvdergisi.hacibayram.edu.tr/index.php/TKHBVD/article/view/3441 KAYNAKLARIN IŞIĞINDA HACI BEKTAŞ VELİ - SARI SALTIK GAZİ İLİŞKİLERİ 2024-06-27T10:18:25+03:00 Necati Demir necatidemir522@gmail.com <p>Bu çalışma; Hacı Bektaş Velî ve Sarı Saltık Gazi’nin ilişkileri ve ortak özelliklerini içermektedir. Hacı Bektaş Velî ve Sarı Saltık Gazi, Ahmed Yesevî öğretisi ile yetişmişler, ömürleri boyunca bu öğretinin savunucusu ve öğreticisi olmuşlardır. Ahmed Yesevî, Türkistan ve kuzey Harezm bölgesinde yaşamış bir aydındır. Rivayetlere göre on binlerce öğrencisi olmuştur. Muhtemelen Hacı Bektaş Velî ve Sarı Saltık Gazi, onun farklı halifelerinin yanında aynı disiplin içinde eğitim görmüşlerdir. Hacı Bektaş Velî, Anadolu; Sarı Saltık Gazi ise Balkanlar ve Doğu Avrupa’nın inanç önderi ve manevi mimarlarındandır. Bu yüzden onlar Türk halkının yüzyıllardır yakından tanıdığı iki önemli önderdir. Pek çok kaynakta Hacı Bektaş Velî ve Sarı Saltık Gazi’nin hayatı, kişiliği ve faaliyetleri anlatılmaktadır. Anlatılanlar dikkate alındığında bu iki önemli şahsiyetin pek çok ortak özellikleri ve birbiriyle yakın bağlarının olduğu görülmektedir. Ancak anlatılanların çoğunlukla rivayetlere dayanması onlar arasındaki ilişkilerin doğruluğuna şüphe düşürmektedir. Fakat eldeki bilgilerden her ikisinin de aynı yıllarda yaşadıkları, Ahmed Yesevî’nin yolunu devam ettirdikleri, birbirilerini tanıdıkları, görüştükleri ve ortak hareket ettikleri anlaşılmaktadır. İyiliği, doğruluğu, akılcılığı, güzelliği, barışı esas alan ve bu yönler ile dünyaya örnek olan Hacı Bektaş Velî ve Sarı Saltık Gazi’nin olumlu etkileri 13. yüzyıldan başlayıp günümüze kadar sürmüştür. Her iki şahsiyet ve onların yakın ilişkileri konusundaki ulaşılan bütün kaynaklar tarafımızdan taranmıştır. Ulaşılan bütün kaynaklar değerlendirilmiş, doğru bilgiler sunulmaya çalışılmıştır.</p> <p>Anahtar kelimeler: Türk Tarihi, Türk kültürü, Ahmed Yesevî, Hacı Bektaş Velî, Sarı Saltık Gazi</p> 2024-06-27T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Necati Demir https://hbvdergisi.hacibayram.edu.tr/index.php/TKHBVD/article/view/3440 DİNÎ MİRAS VE SİYASÎ ÇEKİŞMELER: DOĞU TÜRKİSTAN’DA SÛFÎ HOCALAR 2024-06-27T10:10:54+03:00 Tekin Tuncer tekintuncer@nevsehir.edu.tr <p>Doğu Türkistan, özellikle Yarkend Hanlığı döneminde önemli bir tarihsel süreç yaşamıştır. Bu hanlık, günümüzde Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi olarak bilinen ve Doğu Türkistan adıyla anılan bölgeyi kontrol etmiş; Kaşgar, Yarkend ve Hoten gibi önemli şehirleri bünyesinde barındırmıştır. Yarkend Hanlığı, aynı zamanda İslam kültürü ve bilimlerinin merkezi haline gelmiş, medreseler, camiler ve kütüphanelerle donatılmıştır. Bu dönemde, Yarkend Hanlığı bölgedeki diğer Türk-Müslüman devletlerle sıkı ilişkiler kurarak, siyasi ve askeri ittifaklar oluşturmuş ve böylece varlığını güçlendirmiştir. Ancak, zaman zaman Moğol kabileleri ve Çin İmparatorluğu gibi dış tehditlerle de mücadele etmek zorunda kalmıştır. Bu çalkantılı dönem, Doğu Türkistan’ın tarihsel ve kültürel mirasının şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Bu tarihsel zenginlik ve kültürel çeşitliliğin yanı sıra, Doğu Türkistan’ın dini liderleri de bölge üzerinde derin etkiler bırakmışlardır. Mahdûm-ı Azam Hoca Ahmed el-Kâsânî, 16. yüzyıl Doğu Türkistan’ında, Nakşibendî tarikatının Kâsânîyye kolunun lideri olarak ön plana çıkmış bir Sufî liderdir. Bu rolüyle bölgesel dinî ve siyasî yapılar üzerinde derin etkiler bırakmış, dinî öğretileri ve kültürel yenilikleri aracılığıyla sosyal ve ekonomik hayata yön vermiş, aynı zamanda, bölgenin dinî ve sosyal dokusunda köklü değişiklikler yapmayı başarmıştır. Kâsânîyye Tarikatı, Hoca’nın geniş aile yapısı ve sadık müritleri sayesinde geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Kâsânî’nin on üç oğlu ve dört eşi, tarikatın etkilerinin aile içinde ve bölgesel olarak hissedilmesine önayak olmuştur. Bu yayılım, Mahdûm-ı Azam ve onun çocukları aracılığıyla çeşitli dinî ve siyasî rollerin üstlenilmesiyle pekişmiştir. Özellikle, Hoca İshak gibi figürler tarikatın manevî yüceliği ve liderliğini güçlendirerek, sosyal ve kültürel yapılar üzerinde derin bir etki bırakmıştır. Mahdûm-ı Azam’ın ölümü, miras üzerindeki iktidar mücadelesini tetiklemiş, özellikle farklı annelerden olan iki oğlu arasında sert bir rekabete yol açmıştır. Bu rekabet, Akdağlı ve Karadağlı Hocalar Cemaati olarak bilinen fraksiyonlar arasında bir ayrım oluşturarak, bölgesel dinî ve toplumsal yapılara yön vermiştir. Yarkend Hanlığında yaşanan sürtüşmeler, sosyal yapı üzerinde derin etkiler bırakmıştır. İki cemaat lideri arasındaki iktidar mücadelesi, siyasî ve dinî liderlik konusunda çekişmelere sebep olmuş, toplumsal ve dinî grupların daha da ayrışmasına neden olmuştur. Bu süreç, cemaatler arası çatışmalarla bölgenin genel istikrarına zarar vermiş, Yarkend Hanlığının sosyal ve siyasî dengelerini önemli ölçüde etkilemiştir. Rekabet ve çatışmalar, hanlığın son dönemlerinde önemli bir etkiye sahip olmuş ve bölgeyi istikrarsız bir döneme doğru yöneltmiştir. Bu iç çekişmeler, bölgenin Cungarların ve daha sonra Çin’in müdahalesine açık hale gelmesine neden olmuş, bu durum Yarkend Hanlığının sonunu getirmiştir.</p> <p>Anahtar Kelimeler: Sufî, Hocalar, Doğu Türkistan, Yarkend Hanlığı, Akdağlı, Karadağlı</p> 2024-06-27T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Tekin Tuncer https://hbvdergisi.hacibayram.edu.tr/index.php/TKHBVD/article/view/3439 EMPATİ VE DİĞERKÂMLIĞA MEVLÂNÂCA BAKIŞ 2024-06-26T11:58:03+03:00 Mustafa Atak mustafaatak@erciyes.edu.tr <p>Modern psikolojide ortaya atılan bir çok kavram Batı perspektifinden hareketle ele alınmış ve bu kavramlar sosyal psikolojide ve beşeri münasebetlerde de kullanılarak hergeçen gün daha önemli hale gelmeye başlamıştır. Ancak son yıllarda kültüre dayalı psikoloji yaklaşımlarının yaygınlık kazanması, din ve maneviyat psikolojisinin öneminin artması gibi gelişmeler nedeniyle psikolojinin kavramlarını farklı yorumlarla ifade etme durumu da görülmeye başlamıştır. Psikolojide sihirli sözcük olarak nitelendirilen empati ve prososyal davranış olarak görülen diğerkâmlık ile ilgili bir çok çalışma yapılmıştır. İnsanı bencil bir varlık olarak değerlendiren Freud. Adler ve Skinner gibi psikologlar insanın karşılıksız iyilikte bulunamayacağını dolayısıyla insan yaşamında gerçek anlamda diğerkamlığa yer olmadığını ileri sürmüşlerdir. İnsana daha iyimser yaklaşan Jung, Erikson ve Maslow gibi psikologlar ise prososyal davranışın insanın potansiyelinde mevcut olup üst düzey davranışlardan birisi olduğuna işaret etmişlerdir. Kur’anı Kerim ve Hadisi şerifleri merkez alan Türk İslam tasavvufunda empatiye hep yer verilmiş diğerkâmlık ise Kur’anı Kerimdeki infak ve isâr kavramı ile ifade edilmiştir. Türk İslam tasavvufunun önemli isimlerinden Mevlânâ Celaleddin-i Rumi Mesnevi’sinde hem empati hem de diğerkâmlık ile ilgili hikayelere bir çok beyitte yer vermiş ve özellikle beşeri münasebetlerde bu iki kavramın kullanımının olmazsa olmaz derecesinde önemli olduğuna vurgulamıştır. Bazı beyitlerde Mevlânâ, iki kavramın da karşıtı olan kavramlara da yer vermiş ve bu nitelikteki kişilerin karşılaşacakları zararları da vurgulamıştır. Bu çalışmada, Mevlânâ’nın asırlar önce empati ve diğerkâmlık ile ilgili yapmış olduğu tespit ve pratiklerden modern psikolojinin istifadesi amaçlanmakta ve tabiri caizse gömülü hazine durumundaki tasavvufi eserler ve pratik uygulamaların ortaya çıkarılarak istifadeye sunulması ve psikolojinin İslam tasavvufu gibi farklı alanlara yönelmesi gerektiği vurgulanmaktadır.</p> <p>Anahtar Kelimeler: Psikoloji. Din Psikolojisi. Empati. Diğerkâmlık. Mevlânâ</p> 2024-06-26T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Mustafa Atak https://hbvdergisi.hacibayram.edu.tr/index.php/TKHBVD/article/view/3438 KONYA MEVLÂNÂ DERGÂHI SEMÂHÂNESİ VE KUBBE KASNAĞINDAKİ KUŞAK YAZILARI 2024-06-26T11:50:07+03:00 Milad Salmani milad.salmani@mgu.edu.tr Şermin Barihüda Tanrıkorur tanrikorurb@gmail.com <p>Kubbe kasnağı kuşak yazıları; bir mimarî mekânı örten, kubbe kasnağını kuşatan, kesintisiz, anlam ve stil bakımından birbiriyle bağlantılı, uzun şerit yazılarıdır. Konya Mevlânâ Müzesi’ndeki tarihî Mevlânâ Dergâhı’nın semâhâne kubbe kasnağında çepeçevre kuşatan Arapça kûfî kuşak yazılar bulunmaktadır. 400 yılı aşkındır bu semâhâne kubbesi altındaki meydanda, âdâb ve erkânıyla her Cuma namazından sonra Mevlevî Âyîn-î Şerifleri, güneyindeki Kubbe-i Hadra altında yatan Mevlevî tarikatının pîri, meşhur mutasavvıf Mevlânâ Celâleddin Rumî ve tarikatın kurucusu oğlu Sultan Veled’ın huzurlarında icra ediliyordu. Bu çalışmada Mevlânâ Dergâhı’nın semâhâne kubbe kasnağı kuşak yazıları incelenmiştir. Söz konusu kuşak yazıları, kubbe ve pandantifler üzerinde yer alan yazı ve kalem işleri ile birlikte 1982 ve 1986 yılları arasında yapılan geniş onarım çalışmaları sırasında, 20. yüzyılda ilk defa meydana çıkarıldı. Onarımda nakkaş Mahbûb Efendi’ye ait 19. yüzyıl Türk Ampir üsluplu kalem işlerini örten muhdes, sıva raspalarından sonra çıkarılıp nakkaş Mustafa Baytal tarafından restore edildi. 1980’den beri doğru çözülmemiş kuşak yazıları, ilk defa mısraların kaynağı, transkripsiyonu ve anlamı verilerek bu çalışmada deşifre edilmiştir.</p> <p>Anahtar Kelimeler: Mevlânâ Celâleddîn, Dîvân-ı Kebîr, Mevlânâ Dergâhı, Semâhâne, Kuşak Yazıları, Kûfî Hat.</p> 2024-06-26T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Milad Salmani - Şermin Barihüda Tanrıkorur https://hbvdergisi.hacibayram.edu.tr/index.php/TKHBVD/article/view/3437 16. YÜZYIL TÜRK EDEBİYATI DİNÎ, AHLAKİ VE TASAVVUFİ MESNEVİLERİNDE HİKÂYELERLE ADALET KAVRAMI 2024-06-26T11:33:49+03:00 Esin Tümer Kurnaz tumeresin@yahoo.com Emine Yeniterzi emine.yeniterzi@uskudar.edu.tr <p>Bu makalenin amacı hikâyeler aracılığı ile adalet kavramına bir pencere açmak olup alanı, on altıncı yüzyılda kaleme alınan dinî, ahlaki ve tasavvufi mesneviler ile sınırlandırılmıştır. Klasik Türk edebiyatı mesnevi geleneğinde on altıncı yüzyıl; ustalık eserlerinin verildiği, çeşitliliğin arttığı, hamse sahibi müelliflerin çoğaldığı bir dönemdir. Osmanlı Devleti’nin sosyal, siyasal ve ekonomik gücü; müelliflerin dilini özgür ve özgün kullanma hürriyeti mesnevilerde işlenen konuların zenginliğine yansımıştır. Geleneksel bir yöntem olan hikâyelerle anlatım tarzını benimseyen müellifler de hemen her konuya ışık tutan birçok hikâye ile eserlerinin etkisini ve kalıcılığını desteklemişlerdir. Didaktik türden bu mesnevilerde adalet kavramının önemi birçok hikâye ile vurgulanmıştır. Bu bağlamda on altıncı yüzyılda yaşamış 11 şairin 17 mesnevisinde insanın bireysel ve toplumsal alanda adalete mutlak ihtiyacını dile getiren hikâyeler tespit ve tasnif edilmiştir. Hikâyelerde öncelikle Allah’ın adaletinin hakkaniyetini izah eden ilâhî adalet anlayışı ele alınmış; kulların bunu idrak etmelerindeki zorluk vurgulanmış ancak neticede Allah’ın zulmü giderdiği, mazlumlara hakkını verdiği belirtilmiştir. Beşerî adalet ise daha çok yöneticilerle halk arasındaki adalet sisteminin işleyişine yer veren hikâyelerde ele alınmış olup yönetici kadroların sorumluluklarına dikkat çekilmiş, zulmü ortadan kaldıran, problemleri çözen tavır özendirilmiştir. Bu bağlamda yöneticilerin olumlu ve olumsuz özelliklerine dikkat çekilmiş, zulme uğrayanların haklarını savunmaları teşvik edilirken bu mücadeledeki üslubun önemi de vurgulanmıştır.</p> <p>Anahtar Kelimeler: Türk Edebiyatı, 16. Yüzyıl, Mesnevi, Ahlak, Tasavvuf, Hikâye, Adalet.</p> 2024-06-26T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Esin Tümer Kurnaz- Emine Yeniterzi https://hbvdergisi.hacibayram.edu.tr/index.php/TKHBVD/article/view/3436 THE USE OF PRECIOUS STONES FOR THERAPEUTIC PURPOSES IN MEDIEVAL ANATOLIAN TURKISH CIVILIZATION: THE CASE OF THE RUBY 2024-06-26T11:24:22+03:00 Meryem Gürbüz meryembgurbuz@gmail.com Hüseyin Doğan huseyincahiddogan@gmail.com <p>Alongside narratives of the rarity, beauty, and value of rubies, owning assets (e.g. state, power) has also been expressed in the literature on medieval Anatolian Turkish literature with reference to rubies. Ruby jewelry is a means of displaying wealth and splendor. However, the use of rubies in the field of medicine explains how this wealth signifies more than just owning a precious stone. Those adorned with jewelry made of rubies were protected against deadly diseases like the plague and malaria, resisted bouts of various chronic illnesses, and lived with a joyful heart. Rubies were believed to be an antidote against poisons, and in cases of poisoning, rubies were consumed as the applied medical method. In addition, wearing ruby jewelry was one of the precautions taken against poisonings. The affinity rulers, nobles, and the very wealthy had toward rubies is also linked to preserving health. Medicines prepared using rubies were employed to treat lung, spleen, and stomach diseases, as well as paralysis and epilepsy. Rubies are one of the most expensive materials used in medicine. Medicines made from rubies demonstrate the occurrence of a luxurious treatment, but the frequency of their use remains uncertain.<br />Key Words: Middle Ages, Ruby, Anatolia, Medical history, Turkish civilization.</p> 2024-06-26T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Meryem Gürbüz- Hüseyin Doğan https://hbvdergisi.hacibayram.edu.tr/index.php/TKHBVD/article/view/3435 FRANSIZ PRENS JOİNVİLLE’NİN İSTANBUL, ANADOLU, SURİYE VE MISIR’A DAİR SEYAHAT NOTLARI 2024-06-26T01:34:44+03:00 Süleyman Uygun suygun27@gmail.com <p style="text-align: justify;">Bu çalışma, Joinville Prensi olarak bilinen Fransız Kralı (1830-1848) Louis Philippe’nin oğlu François Ferdinand Philippe’nin (1818-1900) 1836 ve 1839 yıllarında Levant kentlerini ziyaret ettiği seyahat notlarının tarihsel kritiğe tabi tutulmasından oluşmaktadır. Tecrübeli bir denizci subayı olarak yetişen Joinville Prensi’nin bu seyahatinin asıl amacı Mehmet Ali Paşa’ya destek vermektir. Seyahatini Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı’nın çalkantılı sürecinde gerçekleştirdiği için bu dönemin önemli olaylarına tanıklık etmiştir. İstanbul ve Mısır’da bulunduğu süre zarfında II. Mahmut, Abdülmecid, Kaptan-ı Derya Fevzi Paşa, İngiliz Büyükelçi Lord Ponsoby, Rus Elçisi Boutinief ve Alman Mareşal Moltke gibi üst düzey devlet görevlileri, askerler ve elçiler ile doğrudan görüşme fırsatı yakalamıştır. Fevzi Paşa’nın Osmanlı Donanması’nı Mehmet Ali Paşa’ya teslim edeceğinin ilk tanıklarındandır. Bu isyan esnasında Anadolu’dan gerek Alevi Bektaşi, gerekse de Sünni zümreler, tarikat ve cemaatlerden Mehmet Ali Paşa safına önemli miktarda katılanlar olmuştur. Dolayısıyla Prens dönemin diplomasisi ve olayları hakkında önemli bilgiler edinmiştir. İzmir, İstanbul, İskenderiye ve Beyrut gibi Levant kentlerini ziyaret ederek bu şehirlerin sosyo-kültürel yapıları hakkında değerlendirmeler yapma imkânına sahip olmuştur. İstanbul’da bulunduğu sırada 1839 Pera yangınına stratejik müdahalesiyle tüm dikkatleri üzerine çekmeyi başarmış ve Pera’nın büyük bölümünü yanmaktan kurtarmıştır. İyi bir ressam olması dolayısıyla eserinde başta Pera yangını olmak üzere seyahatine konu olan çoğu önemli olayı tuvale aktarmıştır. Bu ise dönemin panoramasının hem yazınsal hem de görsel olarak anlaşılmasına imkân sunmuştur. Joinville Prensi’nin eserinde kaleme aldığı hatıralar ve çizimleri çoğu seyyahın eserinde olduğu gibi oryantalist bakış açısının etkisi altındadır. Böyle olmak birlikte Joinville’nin Levant gezilerine dair notlar ve görsellerin yer aldığı bu seyahatname dönemi değerlendirmek ve anlamak yönünden önem arz etmektedir.</p> <p style="text-align: justify;">Anahtar Kelimeler: Joinville Prensi, Levant, Seyahatname, İstanbul, İzmir, İskenderiye, Beyrut.</p> 2024-06-26T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Süleyman Uygun